Yıllar önce
bıraktım sorular sormayı çünkü hiçbir cevap aradığımı bulmaya yetmiyordu.
Düşündüm ve dedim ki kendime “Ya sen yanlış sorular soruyorsun ya da soruları
yanlış kişilere soruyorsun.” ve o an karar verdim cevap aramayacağıma. Ne kadar
söz versem de kendime ya da kesin kararlar aldığı iddia etsem de yaratılış
gereği içimi hiç rahat ettirmeyen, kafamı kurcalayan bir tek saplantı kaldı;
merak. Peki, neyi merak ediyordum? Yumurtanın serüveni değildi herhalde merak
ettiğim.
Çoğunlukla
yalnızdım bu hayatta, kalabalıklar içinde yalnız. Çevremde çok insan vardı
belki ama hiçbiri beni anlamıyordu. Kimsenin umurunda değildi düşüncelerim,
duygularım, yazdıklarım ve söylediklerim. Yalnızca dinlememi istediler ve ben
de öyle yaptım. Sırf dinlediğim için iyi insan oldum, iyi arkadaş, iyi dost…
Beni dinleyecek biri var mıydı? Varsa da aramadım, arayamadım. Belki bir gün
karşıma çıkar diye bekledim hep. Beklerken de farklı biri olmaya başladım. Ben
ben değildim artık. Duygularını ifade edemeyen, kendinden çok başkalarının
duygularını önemseyen, içine kapanık, dışına dağınık, sürekli güleç, kendini
kendi dışındaki her şeye adayan biri olup çıktım. Sırf iş olsun diye kendime iş
çıkarmaya başlamıştım artık. Gözledim, dinledim, bekledim. İçimde yaşadım tüm
duygularımı ve kimseye belli etmedim. Aşk, mutluluk, sevinç, hüzün, kızgınlık,
utanç, pişmanlık… hiç biri dilimden çıkmadığı sürece ortada dolaşmadı. Bu
yüzden başka araçlar edindim kendime. Önce şarkılar sonra şiirler… Onlar oldu
benim tercümanım. Benim söyleyemediğim birçok şeyi onlar söyledi. İyi ki
vardılar çünkü bana yalnız olmadığımı hatırlattılar.
Aslında az
kullanılmış bir kalbim var Lakin çok bakımsız. O kadar bakımsız ki doğrudan
söylenmediği sürece çoğu duyguyu fark etmiyor. Sebebi gayet açık; sahibinden az
kullanılmış olması. Kalbimi hiç
ısındıramadım sevgiye, aşka, sevdaya. Belki sevmesini, sevince ne olduğunu,
nasıl hissedildiğini biliyordum ama çok açık ki bilmediğim bir şey vardı;
sevilmek. Beni bir insanın sevebileceğine inanmadım çünkü. Aslında inandım birkaç
kere ama aradığım cevapları hiç alamadım. İşte bundandır benim soru sormaları
bırakmamın nedeni. Kalbim ümitsiz ve umutsuz besleniyor artık. En ufak bir umut
kırıntısında deli oluyor, çıldırıyor adeta. Hayatında hiç tatmadığı bir lezzeti
tadar gibi oluyor daha sonra hatırlıyor onu ve daha fazlasını istiyor. Devamı
gelmeyince de yıkılıyor, bitiyor, tükeniyor. Bana tekrar onu tamir etmek
düşüyor.
İşte bundandır
benim kafamın içindeki sesleri susturma isteğim. Sus, ey başında eski âlemlerin
esintileri dolaşan başım! Sus ki rahatlasın yüreğim, rahatlasın ismim, cismim,
her şeyim. Bilirim ki soruyu soracağım kişi değişse de cevap aynı. Sorunun
adresi değişse de sonuç aynı. Sus ki daha fazla ezilmesin kalbim. Susmaz isen
çekip gitmek düşer bize bu şehirden…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder