18 Ocak 2014 Cumartesi

Ben Olamama Hastalığı

Yıllar önce bıraktım sorular sormayı çünkü hiçbir cevap aradığımı bulmaya yetmiyordu. Düşündüm ve dedim ki kendime “Ya sen yanlış sorular soruyorsun ya da soruları yanlış kişilere soruyorsun.” ve o an karar verdim cevap aramayacağıma. Ne kadar söz versem de kendime ya da kesin kararlar aldığı iddia etsem de yaratılış gereği içimi hiç rahat ettirmeyen, kafamı kurcalayan bir tek saplantı kaldı; merak. Peki, neyi merak ediyordum? Yumurtanın serüveni değildi herhalde merak ettiğim.

Çoğunlukla yalnızdım bu hayatta, kalabalıklar içinde yalnız. Çevremde çok insan vardı belki ama hiçbiri beni anlamıyordu. Kimsenin umurunda değildi düşüncelerim, duygularım, yazdıklarım ve söylediklerim. Yalnızca dinlememi istediler ve ben de öyle yaptım. Sırf dinlediğim için iyi insan oldum, iyi arkadaş, iyi dost… Beni dinleyecek biri var mıydı? Varsa da aramadım, arayamadım. Belki bir gün karşıma çıkar diye bekledim hep. Beklerken de farklı biri olmaya başladım. Ben ben değildim artık. Duygularını ifade edemeyen, kendinden çok başkalarının duygularını önemseyen, içine kapanık, dışına dağınık, sürekli güleç, kendini kendi dışındaki her şeye adayan biri olup çıktım. Sırf iş olsun diye kendime iş çıkarmaya başlamıştım artık. Gözledim, dinledim, bekledim. İçimde yaşadım tüm duygularımı ve kimseye belli etmedim. Aşk, mutluluk, sevinç, hüzün, kızgınlık, utanç, pişmanlık… hiç biri dilimden çıkmadığı sürece ortada dolaşmadı. Bu yüzden başka araçlar edindim kendime. Önce şarkılar sonra şiirler… Onlar oldu benim tercümanım. Benim söyleyemediğim birçok şeyi onlar söyledi. İyi ki vardılar çünkü bana yalnız olmadığımı hatırlattılar.

Aslında az kullanılmış bir kalbim var Lakin çok bakımsız. O kadar bakımsız ki doğrudan söylenmediği sürece çoğu duyguyu fark etmiyor. Sebebi gayet açık; sahibinden az kullanılmış olması.  Kalbimi hiç ısındıramadım sevgiye, aşka, sevdaya. Belki sevmesini, sevince ne olduğunu, nasıl hissedildiğini biliyordum ama çok açık ki bilmediğim bir şey vardı; sevilmek. Beni bir insanın sevebileceğine inanmadım çünkü. Aslında inandım birkaç kere ama aradığım cevapları hiç alamadım. İşte bundandır benim soru sormaları bırakmamın nedeni. Kalbim ümitsiz ve umutsuz besleniyor artık. En ufak bir umut kırıntısında deli oluyor, çıldırıyor adeta. Hayatında hiç tatmadığı bir lezzeti tadar gibi oluyor daha sonra hatırlıyor onu ve daha fazlasını istiyor. Devamı gelmeyince de yıkılıyor, bitiyor, tükeniyor. Bana tekrar onu tamir etmek düşüyor.


İşte bundandır benim kafamın içindeki sesleri susturma isteğim. Sus, ey başında eski âlemlerin esintileri dolaşan başım! Sus ki rahatlasın yüreğim, rahatlasın ismim, cismim, her şeyim. Bilirim ki soruyu soracağım kişi değişse de cevap aynı. Sorunun adresi değişse de sonuç aynı. Sus ki daha fazla ezilmesin kalbim. Susmaz isen çekip gitmek düşer bize bu şehirden…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder