Türk şiirinin aykırı
abisi, İkinci Yeni şiirinin ele avuca sığmaz şairi Cemal Süreya'ya dair birkaç ilginç bilgi...
Şairlik duygusunun en
temel aktörü annesi Gülbeyaz Seber olan şair, şiire ilk adım atışını
annesinin anlattığı Kerem ile Aslı hikayesine bağlar.
Gülbeyaz, beyaz tenli
kadın, Cemalettin’in “kar tanesi”. Cemalettin henüz çok küçükken kaybeder
annesini ve çocuk kalbi artık sessiz kalmıştır: “Küçük kalbimdeki kuş
ölmüştü.”
İlkokulda bir dergi
çıkarmaya karar verdi. Ancak baskı makinelerinin azlığı, var olanların
kalitesizliği buna mani oluyordu. Ama yine de yılmadı Cemalettin, sıkı
dostu Altan Günalp ile birlikte elle yazılarını yazdığı, resimlerini
çizdiği okul dergisini çıkardı. Derginin en sıkı takipçileri ona hayran
olan okuldaki kız arkadaşlarıydı.
Çok iyi şairdi,
kompozisyonu bundan aşağı kalır değildi ama yine de sayılarla sorunları
oldu. Saatin kaç olduğunu anlamayı 5. Sınıfta öğrendi. Sonrasında eşi ona
sigorta tamir etmeyi de öğretti. En kötü dersi resim olan Cemalettin,
birkaç kişi hariç tüm sınıfın kompozisyon ödevini yapardı.
Edebi kişiliğinin yanında
bir de sporcu yanı vardı Cemalettin’in. Futbola bayılırdı. En sevdiği
futbolcu Lefter’di. Fenerbahçe taraftarı olan Cemalettin,
Metin Oktay’a da büyük saygı duyardı.
Ortaokulda 100 metre
koşusuna katıldı. Yarışmada birinci gelen Cemalettin’e kalem hediye
edildi. Böylelikle ilk dolma kalemine sahip olmuştu.
Küçük kalbimdeki kuş ölen
Cemalettin, Esma adlı bir üvey anneye mahkûm olmuştu. Kız kardeşlerine ve
ona sürekli dayak atan Esma bir keresinde onu zehirlemeye kalkıştı. Yemeğine
cam kırıkları karıştırdığı da bir çok kişi tarafından biliniyordu.
Tarifsiz bir okurdu,
ilkokul 3’te Suç ve Ceza’yı defalarca okudu. Karamazov Kardeşler’i ise tam
5 kez okumuştu.
Şair henüz çocukken bir
şey keşfetmişti, tüm büyük yazarlar üç ada sahipti. O da karar verdi ve
ilk adını Cemal olarak kısaltacak, yanına da Süreyya’yı ekleyecekti. Daha
sonra “y”lerden biri bir iddia sonucu kaybedilse de o Cemal Süreya Seber
olacaktı.
10. Yazı yazarken
gürültü araması
Mülkiye kantininde yazmaya
başladığı eserleri onda ilginç bir alışkanlık doğuracaktı. Artık yazı
yazarken hep gürültü arayacaktı. Sırf bu yüzden evde yazı yazarken
televizyon ve radyonun sesini açmaya başladı.
Kürt’tü, Dersim olayları
sırasında ufacık bir çocuktu. Orada tarifsiz acılara şahit oldu.
Mektup yazmaya bayılırdı,
hatta o kadar ki kadınların ağzından kendi kendine mektup yazar ve
postalardı.
Çok kadın sevdi, bu
kadınları da herkesin sevmesini isterdi. Dostları sevdiği kadını
beğenmeliydi. Bu yüzden sevdiği kadını beğenmeyen arkadaşlarına küserdi.
Kızı Ayçe ile sağlıklı bir
ilişkisi yoktu. O kadar ki kızının nikâhına katılamadı, çünkü ona haber
verilmemişti.
Paris’teyken hiç görmediği
Kars hakkında “Kars” adlı şiirini yazdı ve Kars’ı anlattı. Paris’te
büyük bir evhama kapılmıştır. Turgut Uyar ve Edip Cansever’in
onu Türkiye’de unutturmaya çalıştığı düşünmektedir.
Tomris büyük bir aşktı
onun için. Bu aşkın öfkesi de büyüktü, bir tartışma sonrası çok sinirlendi
ve birbirlerine yolladıkları tüm mektupları yırttı. Ve bu
mektuplardaki aşkgünümüze
ulaşamadı. Tomris’le ilişkisini bitirdikten sonra onunla gittiği hiçbir
mekâna adımını atmadı.
Papirüs dergisini
çıkarmaya karar verdi, paraya sıkışmıştı. Bir gün yazıhanesine gelen Edip
Cansever Tomris’in getirdiği bir halıyı gördü. Antikacılıkla uğraşan Edip
aslında bir değeri olmayan o halıyı antikaymışçasına satın aldı.
Böylelikle Papirüs’e en zarif şekilde katkı sağlıyordu.
Süreyya Kapınak soyadını
değiştirmeye karar vermişti, yemekli bir mecliste bu fikrini yazar ve şair
arkadaşlarına açtı. Ancak çeşitli önerilerde bulunan arkadaşlarının
önerilerini beğenmemişti. Aynı mecliste bulunan Cemal Süreya öne çıktı ve
soyadını “Berfe” yapmasını söyledi. Bu kelimenin anlamına soran Süreyya,
Cemal’den kelimenin Kürtçede “kar” anlamına geldiğini öğrendi. Cemal bu
kelimeyi Ahmed Arif’ten duymuştu. Bir konuşmaları sırasında Ahmed Arif’e
“Bir kızın olursa adını ne koyardın?” sorusunu sormuş ve “Berfe”
karşılığını almıştı. Bu kelimeyi ve anlamını çok beğenen Süreyya Kapınak,
soyadını değiştirdi. O artık Süreyya Berfe’ydi.
Büyük bir futbol tutkunu
olan Cemal sanatçı dostlarıyla sık sık futbol oynardı. Takımlar belliydi
“Edebiyatçılar Takımı” ve “Tiyatrocular Takımı”. Bu maçların gol kralı da
hiç değişmezdi. Orhan Kemal neredeyse her maç en fazla golü atan kişi
olurdu.
Kız çocuklarına hayran olan Cemal Süreya iki kız çocuğunun
olmasını isterdi. Birine “Kelime” ötekine “Elif” adını verecekti. Olmadı…
Cemal Süreya’nın mutlak
doğum tarihi belirsizdi. Bu yüzden kendine her seferinde farklı bir doğum
günü belirlerdi. Bu doğum günlerinden biri de 10 Ağustos’tu, yani sonradan
eşi olacak Güngör Demiray’la tanıştıkları tarih.
Cemal Süreya çok yoğun
çalıştığı, sık sık teftiş yaptığı bir dönemde hiç berbere gidememiş ve
saçı-sakalı çok fazla uzamıştır. İş yoğunluğu azalıp berbere giden Cemal
Süreya’ya berberi “Abi seferden mi geliyorsun?” der. Bu sözlere çok
sinirlenen Cemal Süreya, hışımla berber koltuğundan kalkar ve bir daha hiç
berbere gitmez. Saçlarını bundan sonra sadece evlendiği kadınlar
kesecektir.
Hayatının ilk yılları
sürgünün acılarıyla geçen Cemal Süreya sonraki hayatında da sürgün
gibidir. Sürekli ev değiştirmek zorunda kalan Cemal, tam 29 farklı eve
taşınmıştır. Bu evlerin sonuncusu Kadıköy’de “Cemal Süreya Sokağı”nda
bulunmaktadır.
Şiirde pek mahir olan
Cemal kahvehane oyunlarına aynı derecede uzaktır. Şair arkadaşları onunla
hiç poker oynayamamıştır.
Şair içkiden ziyade tam
bir sigara tutkunudur. Bir gün onu çorba içerken görenler büyük bir şaşkınlık
yaşar. Çünkü Cemal bir kaşık çorba içtikten sonra sigarasından bir nefes
çeker. Bir kaşık çorba bir nefes sigara, bir kaşık çorba bir nefes sigara…
Cemalettin en çok amcasını
severdi, babasından bile çok. Amcası öldüğünde cüzdanından iki kişinin
fotoğrafı çıkmıştı, biri Cemalettin’e aitti. Cemalettin bu sevgiyi
karşılıksız bırakmadı ve oğluna amcasının adı olan “Memo” ismini verdi.
Kadınlara çekinmeden
evlenme teklif edebilecek kadar özgüven sahibi olan Cemal’in, alışveriş
sırasında bu özgüveni kaybolmaktadır. Beğendiği bir şeyin fiyatını
sormaktan çekinir, çünkü fiyatını sorduğu andan itibaren o şeyi alma
mecburiyeti hisseder. Bir diğer ilginç özelliği ise bir meyveyi veya
sebzeyi yarım kilo alamamasıdır, çünkü bir şeyden yarım kilo alırsa
satıcının kızacağını düşünür.
İlk eşi Seniha ile sık sık
kavga ederlerdi, bu kavgaların birinde çok fazla sinirlenen Seniha Cemal
Süreya’nın bir çoğu yazar arkadaşları tarafından hediye edilen imzalı
kitapların çoğunu yırttı.
Zuhal’le ayrılmışlardır,
Cemal başka evlilikler-aşklar yaşamıştır. Bir gün Zuhal’le görüşen Cemal,
Zuhal’in biriyle evlenmek istediğini öğrenir. Zuhal kızıp kızmadığını
sorar, ama alacağı yanıt bambaşkadır. Çünkü Cemal, Zuhal’in nikâh şahidi
olmayı istemektedir. Zuhal şaşkınlıkla bu teklifi kabul eder, ancak bu
asla gerçekleşemeyecektir. Çünkü Zuhal’in evlenmek istediği kişi kısa süre
sonra hayatını kaybeder.
Oğlu Memo çok fütursuzdu,
babasıyla sürekli kavga eden Memo babasının en değerli kitaplarını çalıp
sahaflara satardı. Cemal Süreya’nın son yıllarını çekilmez hale getiren
Memo bir tartışmaları sırasında babasını ağır şekilde darp etti. Hastaneye
kaldırılan Cemal Süreya hastalık ve üzüntü sonucu birkaç gün sonra hayata
veda etti.
Türk şiirine damgasını
vuran şairin hayatı da şiiri gibi “sürreal”di. Sevdi, aşık oldu, hasret çekti,
acılara katlanmaya çalıştı, çoğu kez ağladı, kıskandı ve eşsiz şiiri bunlarla
doğdu. Hepsi ama hepsi bambaşkaydı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder